Yayınlarımız
- Anasayfa
- Yayınlarımız
TRAFİK CEZALARI NELERDİR? Trafik cezaları, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda belirtilen kuralların ihlal edilmesi halinde, kurallara uyulmadığı takdirde verilen cezalardır. Bu cezalar neticesinde birtakım yaptırımlar belirlenmiştir. Uygulamada en çok rastlanan trafik cezaları ve detaylı açıklaması aşağıdaki şekildedir: PLAKASIZ ARAÇ KULLANMA CEZASI NEDİR? 2024 YILI PLAKASIZ ARAÇ KULLANMA CEZASI NE KADARDIR? Plakasız araç kullanma cezası, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu 23. maddesinde belirtilen plakanın araç üzerinde bulundurulmasının zorunlu olduğu hususuna aykırı olarak plakasız araç kullanılması halinde trafik polisi veya bir başka yetkili tarafından sürücülere verilen cezadır. 2024 yılı plakasız araç kullanma cezası, 10.917 TL’dir. Aynı zamanda araç plakası uygun duruma getirilene kadar araç trafikten men edilir. SAHTE PLAKA KULLANMA CEZASI NEDİR? 2024 YILI SAHTE PLAKA KULLANMA CEZASI NE KADARDIR? Sahte plaka kullanma cezası, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu 23. maddesinde belirtilen bir başka tescilli araca ait plakanın veya sahte plakanın kullanılması halinde trafik polisi veya yetkili kişiler tarafından bir başka tescilli araca ait plakayı veya sahte plakayı takan veya kullananlara verilen cezadır. 2024 yılı sahte plaka kullanma cezası, 32.170 TL’dir ve bu durumda aynı zamanda TCK 206. maddesinde belirtilen resmi belgede sahtecilik suçu cezası uygulanır. Aynı zamanda tescil edilinceye veya araç plakası uygun hale getirilene kadar araç trafikten men edilir. MUAYENESİZ ARAÇLA TRAFİĞE ÇIKMA CEZASI NEDİR? 2024 YILI MUAYENESİZ ARAÇLA TRAFİĞE ÇIKMA CEZASI NE KADARDIR? Muayenesiz araçla trafiğe çıkma cezası, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu 34. maddesinde belirtilen motorlu araçların muayenelerinin yönetmelikte belirtilen süreler içerisinde yapılmasının zorunlu olduğu hususuna aykırı olarak muayenesiz araç kullanılması halinde trafik polisi veya yetkili kişiler tarafından araç sahiplerine verilen cezadır. 2024 yılı muayenesiz araçla trafiğe çıkma cezası, 1.506 TL’dir. Bu ceza verildiği takdirde araç trafikten men edilir ve araç sahibine gerekli muayenenin yapılması için yedi iş gününe kadar süre verilir. EHLİYETSİZ ARAÇ KULLANMA CEZASI NEDİR? EHLİYETSİZ ARAÇ KULLANMA CEZASI NE KADARDIR? Ehliyetsiz araç kullanma cezası, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu 36. maddesinde belirtilen motorlu araçların sürücü belgesi sahibi olmayanlar tarafından kullanılmaması kuralının ihlal edilmesi halinde trafik polisi veya yetkili kişiler tarafından kullananlara, kullandıranlara ve kullanan kişi araç sahibi değilse araç sahibine de verilen cezadır. 2024 yılı ehliyetsiz araç kullanma cezası, 12.977 TL’dir. Aynı zamanda ehliyetsiz araç kullanan kişi trafikten men edilir. KIRMIZI IŞIKTA GEÇME CEZASI NEDİR? KIRMIZI IŞIKTA GEÇME CEZASI NE KADARDIR? Kırmızı ışıkta geçme cezası, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu 47. maddesinde belirtilen trafik ışıklarına uyulması kuralının kırmızı ışıkta geçilerek ihlal edilmesi halinde trafik polisi veya bir başka yetkili tarafından sürücülere verilen cezadır. 2024 yılı kırmızı ışıkta geçme cezası, 1.506 TL’dir. Kişi geriye doğru 1 yıl içinde; 3 defa belirtili kuralı ihlal ettiğinde 30 gün, 6 defa ihlal ettiğinde 45 gün, 9 defa ihlal ettiğinde 60 gün geçici olarak trafik kolluğunca ehliyetine el konulur. ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA CEZASI NEDİR? ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA CEZASI NE KADARDIR? Alkollü araç kullanma cezası, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu 48. maddesinde belirtilen alkollü kişilerin araç kullanmalarının yasak olduğu hususuna aykırı olarak hususi otomobilin 0,50 promilin üstünde; hususi olmayan otomobilin 0,20 promilin üstünde alkollü olarak kullanılması halinde verilen cezadır. 2024 yılı alkollü araç kullanma cezası, ilk defada 6.439 TL; ikinci defada 8.075 TL; üç ve üçten fazlasında 12.977 TL’dir. Kişi geriye doğru 5 yıl içinde; bir defa kuralı ihlal ederse 6 ay, iki defa ihlal ederse 2 yıl, 3 veya daha fazla ihlal ederse 5’er yıl geçici olarak trafik kolluğunca ehliyetine el konulur. SEYİR HALİNDE CEP TELEFONU KULLANMA CEZASI NEDİR? SEYİR HALİNDE CEP TELEFONU KULLANMA CEZASI NE KADARDIR? Seyir halinde cep telefonu kullanma cezası, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu 73. maddesinde belirtilen seyir halinde cep ve araç telefonu ile benzer haberleşme cihazlarını kullanan sürücülere trafik polisi veya bir başka yetkili tarafından verilen cezadır. 2024 yılı seyir halinde cep telefonu kullanma cezası, 1.506 TL’dir. Cep ve araç telefonları ile benzeri haberleşme cihazlarının sürücüler tarafından çeşitli elektronik sistemler vasıtasıyla ele alınmadan kullanılıyor olması halinde ceza verilmez. TRAFİK KURALLARININ İHLALİNDE HANGİ YAPTIRIMLAR UYGULANABİLİR? Trafik kurallarının ihlalinde; idari para cezası, ceza puanı, ehliyete el konulması, ehliyetin iptal edilmesi, aracın trafikten men edilmesi ve kişinin araç kullanmaktan men edilmesi gibi yaptırımlar uygulanabilmektedir. Belirtili yaptırımların süreleri, miktarları ihlal edilen kuralın ağırlığına göre değişiklik göstermektedir. TRAFİK CEZASI ERKEN ÖDEME İNDİRİMİ Trafik cezası erken ödeme indirimi, ihlal edilen kural nedeniyle verilmiş olan idari para cezasının tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde ödendiği takdirde uygulanan yüzde yirmi beş indirimdir. TRAFİK CEZASI NASIL SORGULANIR? Trafik cezası; E-Devlet üzerinden, Emniyet Genel Müdürlüğü veya Gelir İdaresi Başkanlığı internet sitelerinden, PTT Ceza Sorgulama ekranından veya sms ile 1189 numarasına araç plakası, tescil tarihi, T.C. kimlik numarası aralarında boşluk bırakılarak mesaj gönderilerek sorgulanabilmektedir. EHLİYETE EL KONMA CEZASI Ehliyete el konma cezası, trafik kuralarının ihlal edildiği bazı hallerde trafik polisince ehliyetin alıkonması şeklinde verilen cezadır. Ancak ehliyete el konma cezası 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda belirtilen bazı hususlarda mümkündür. Her trafik kuralının ihlalinde bu yaptırım uygulanmaz. Bu nedenle haksız olarak trafik kolluğunca ehliyete el konma halleri yaşanabilmektedir. Bu şekilde mağdur olmamak için bizimle iletişime geçerek ceza hukukunda uzman avukatlarımızdan yardım alabilirsiniz. HANGİ DURUMLARDA EHLİYETE EL KONULUR? Ehliyete el konması için ehliyete el konulmasını gerektiren durumlardan birinin oluşması gerekmektedir. Bu durumlar: Geriye Doğru Bir Yıl İçinde Üç veya Üçten Fazla Kez Kırmızı Işıkta Geçilmesi Geriye doğru bir yıl içinde üç veya üçten fazla kez kırmızı ışıkta geçmeme kuralının ihlal edilmesi halinde, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu gereğince 3 defa ihlal edildiğinde 30 gün, 6 defa ihlal edildiğinde 45 gün, 9 defa ihlal edildiğinde 60 gün geçici olarak trafik kolluğunca ehliyete el konulur. 100 Ceza Puanının Doldurulması 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu gereğince bazı trafik kuralı ihlallerinde diğer yaptırımların yanında ceza puanı yaptırımı da uygulanmaktadır. Bu şekilde verilmiş olan ceza puanlarının bir yıl içinde 100 ceza puanına ulaşması halinde ehliyete 2 ay süreyle el konmaktadır. Bir yıl içerisinde ikinci defa 100 ceza puanına ulaşıldığında 4 ay süreyle el konmakta; üçüncü defa ulaşıldığında ise ehliyet iptal edilmektedir. Alkollü Araç Kullanılması Alkollü araç kullanıldığı takdirde, alkollü araç kullanmama kuralının bir veya birden fazla kez ihlalinde; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu gereğince bir defa kural ihlal edilirse 6 ay, iki defa ihlal edilirse 2 yıl, üç veya daha fazla ihlal edilirse 5’er yıl geçici olarak trafik kolluğunca ehliyete el
İCRA TAKİBİ NEDİR? İcra takibi, alacaklının borçlusundan tahsil edemediği borcunu, icra müdürlüğü nezdinde devlet gücü ile tahsil etmesidir. Alacaklı herhangi bir sebeple borcunu ifa etmeyen borçlusundan alacağını ancak hukukun belirlediği kurallar çerçevesinde tahsil edebilir. Bu sebepledir ki hukukumuzda ihkak-ı hak yasaktır yani adli makamlara başvurmadan şahısların bizzat zor ve kuvvet kullanarak haklarını almaları yasaktır. İşte alacaklıların yasal mevzuatın belirlediği usul ve esaslar çerçevesinde alacaklarını devlet gücü ile tahsil etmek amacıyla başlattığı takibe icra takibi denir. Bir başka ifade ile alacaklının, borçlusundan tahsil edemediği alacağını devlet yoluyla tahsil etmesidir. İcra takibi ilamlı icra ve ilamsız icra olmak üzere ikiye ayrılır. İLAMLI İCRA TAKİBİ NEDİR? Öncelikle aradaki farkı anlamak için ilamlı icra takibine ufaktan değinecek olursak; alacaklının mahkemeye başvurarak icraya başvuracağı konuya ilişkin mahkeme ilamını alması ve bu ilama dayanarak icra takip yoluna başvurmasıdır. İlamlı icra takibinde kanunda ilam niteliğinde olduğu kabul edilen belgelere dayanılarak da ilamlı takip yapılması mümkündür. İLAMSIZ İCRA TAKİBİ NEDİR? İlamsız icra takibi adından da anlaşılacağı üzere en yalın haliyle herhangi bir mahkeme ilamı olmadan başatılan takibe ilamsız icra takibi denir. Bu icra yoluna başvurmak isteyen alacaklının elinde bir belgenin, ilamın veya alacağı gösterir ve ispat eder nitelikte herhangi bir belgenin olması aranmaz. Ancak borçlu tarafından açılan takibe itiraz edildiği taktir de ispat için belge sunulması gerekebilir. İLAMSIZ İCRA TAKİBİNİN TÜRLERİ NELERDİR? İlamsız icra takibi, türlerini 3 başlık altında inceleyecek olursak; Genel haciz yoluyla icra takibi: Uygulamada en sık karşılaşılan icra takip türü genel haciz yoluyla ilamsız icra takibidir. Alacaklının elinde mahkeme ilamı alacağı yoksa, alacağı ipotek ya da rehinle teminat altına alınmamışsa, alacağını temin etmek amacıyla genel haciz yoluyla takip başlatabilir.Genel haciz yoluyla ilamsız icra takibi yalnızca para ve teminat alacakları için öngörülmüş bir takip yoludur. Bununla birlikte alacaklının alacağı bir kambiyo senedine dayanıyorsa, alacaklı kambiyo senetlerine mahsus takip yoluna başvurabileceği gibi alacağı için genel haciz yoluyla takip de başlatabilir. Kambiyo senetlerine özgü icra takibi: Alacaklının kambiyo senetlerine özgü takip yoluna başvurabilmesi için alacağının bir kambiyo senedine bağlanmış olması gerekir. Kambiyo senetleri Türk Ticaret Kanunu’nda sınırlı sayı (numerus calausus) ilkesiyle düzenlenmiş olup, üç Bunlar; Çek, bono, poliçedir. Alacaklı bunlar dışında her hangi bir kıymetli evraka dayanarak bu özel icra takip yoluna başvuramamaktadır. Kiralanan taşınmazların ilamsız icra yolu ile tahliyesi: Kural olarak kiralanan bir taşınmazın tahliyesini sağlayabilmek için öncelikle kiracıya genel mahkemelerde tahliye davası açmak gerekir. Davacı bu davasının sonucunda ilamlı icrayla taşınmazın tahliyesini sağlayabilir. Ancak kanun koyucu bazı şartların bulunması halinde kiralayanın doğrudan icra dairesine başvurarak ilamsız icra yoluyla taşınmazın tahliyesine imkân tanınmıştır. Kanunda düzenlenen bu şartlar: 1-Kira bedelinin ödenmemesi 2-Kira süresinin bitmesidir. GENEL HACİZ YOLUYLA İLAMSIZ İCRA TAKİBİNİN KONUSU NELERDİR? Genel haciz yoluyla takip yalnızca para ve teminat alacakları için başvurulabilecek bir takip yoludur. Bu takip yoluna ilişkin para ve teminat alacaklarındaki “para”dan kasıt Türk parasıdır. Ancak, alacak yabancı para alacağı ise alacaklı vade veya fiili ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden, bu paranın Türk parasına çevrilerek ödenmesini talep edebilir (İİK m.58/3). Bununla birlikte bu takip yoluna başvurabilmek için alacağın rehinle de temin edilmemiş olması gerekir. Çünkü rehinle temin edilmiş alacaklar için önce rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapma zorunluluğu bulunmaktadır. Bununla birlikte rehin tutarı borcu ödemeye yetmezse, kalan borç tutarı için genel haciz yoluyla takip başlatılabilir. İLAMSIZ İCRA TAKİBİNE İTİRAZ NASIL YAPILIR, İTİRAZ SÜRESİ NE KADARDIR? Genel haciz yoluyla takipte icra takibine itiraz etmek isteyen borçlu ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde icra dairesine itirazını sunması gerekir. İtirazında, takip sebebi borcun borçlusu olmadığı, ya da borcun miktarının veya vadesinin yanlış olduğuna ilişkin iddiaları ileri sürebilir. İtirazının kabulü halinde, icra takibi durur. Kiralanan taşınmazların ilamsız icra yolu ile tahliyesinde borçlunun, borcun bir kısmına veya tamamına ya da alacaklının takibine karşı itirazlarını genel haciz yoluyla takipte olduğu gibi ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde sebepleri ile birlikte icra dairesine itiraz edebilir. Kiralanan taşınmazların ilamsız icra yolu ile tahliyesinde borçlu 7 günlük süresi içinde ödeme emrine itiraz etmezse, 30 gün içerisinde de ödemede bulunmazsa kira alacağı kesinleşir ve alacaklı kiracının mallarına haciz konulmasını icra dairesinden talep edebilir. Ayrıca, kiralayan (alacaklı) ihtar süresinin bitimi tarihinden itibaren 6 ay içinde icra mahkemesinden borçlunun taşınmazdan tahliyesini isteyebilecektir. Alacaklı hem icra dairesinden haciz, hem de icra mahkemesinden tahliye istemiş olacaktır. Kambiyo senetlerine mahsus icra takibinde kanun koyucu diğer takip yöntemlerinden farklı bir itiraz süresi ve itiraz yöntemi aramıştır. Bu takip yönteminde ödeme emrine itiraz etmek isteyen borçlunun ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içerisinde dilekçeyle icra mahkemesine başvurması gerekir. Bu itiraz satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz Kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takipte ödeme süresi tebliğden itibaren 10 gündür. GECİKMİŞ İTİRAZIN ŞARTLARI NELERDİR? NASIL YAPILIR? İcra takibine itiraz etmek isteyen borçlu ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde (kambiyo senetlerine özgü icra takibinde bu süre 5 gündür) bu itirazını yapmalıdır.Bu süre kesindir,icra memuru itirazın süresinde olup olmadığını re’sen, kendiliğinden inceler.İtiraz süresinin kesin olması kuralının istisnası gecikmiş itirazdır. Kanun koyucu kusuru olmaksızın bir engel sebebiyle süresinde ödeme emrine itiraz edemeyen borçlu için bu itirazını sonradan yapabilmesi için bir imkan tanımıştır. Buna gecikmiş itiraz denilmektedir. Borçlunun kanuni temsilci bu imkandan yararlanabilmekte iken borçlunun vekili için böyle bir imkan tanınmamıştır. Gecikmiş itiraz, takibin yapıldığı icra dairesinin bağlı bulunduğu icra mahkemesine, borçlunun haczedilmiş malları paraya çevrilinceye kadar,engelin ortadan kalktığı günden itibaren üç gün içinde yapılmalıdır. Borçlu,hem süresinde itiraz etmesine engel halini hem de itirazını icra mahkemesine bildirir. yapılan inceleme sonucunda borçlunun itirazının süresinde yapamamış olmasının kendi kusurundan kaynaklanmadığı dilekçe ve eklerinden anlaşılırsa ,mahkeme takibin durdurulmasına karar verebilir. Mahkeme gerekli gördüğü taktirde incelemeyi duruşmalı olarak ve her türlü delilden yararlanarak yapabilir. İTİRAZ ÜZERİNE DURAN TAKİP NASIL DEVAM ETTİRİLİR? Borçlunun itirazı sonrası duran takibin devamını sağlamak için alacaklıya başvurabileceği 2 yol öngörülmüştür. Alacaklı olduğunu her türlü delil ile ispat edebileceği uyuşmazlığın konusuna göre belirlenecek görevli mahkemede itirazın iptali davası açabilir ya da elinde alacaklı olduğunu gösteren imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senet veya resmî dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belge varsa itirazın kaldırılması davası açabilir. İtirazın kaldırılması davası bakımından yetkili mahkeme icra takibinin yürütüldüğü icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesidir. İLAMSIZ İCRA TAKİBİNDE HACİZ NE ZAMAN YAPILIR?
HUKUKA AYKIRI DELİL NEDİR? Kanunda hukuka aykırı delil kavramına temas edilse dahi açık bir şekilde tanımı yapılmamıştır. Hukuka aykırı delil, hukuk ve ceza yargılamasında ispat aracı olacak şekilde, hukuk normlarına aykırı olarak elde edilen delillerdir. Bir başka ifade ile hukuk düzeninin onaylamadığı yollarla elde edilen delillerin mahkemeye sunulmasıdır. HUKUKA AYKIRI DELİL HÜKME ESAS ALINIR MI? 6600 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 189/2 maddesinde ‘’ Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz.’’ denilmektedir. Yine aynı şekilde 5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 206/2 maddesinde 2. “Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse reddolacağı” ifade edilmiştir. Aynı şekilde, Anayasa’nın 38/6 maddesinde “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.” ibaresi yer almaktadır. Bu bağlamada bir delilin mahkemece hükme esas alınabilmesi için, o delilin hukuka aykırı delil sayılmaması gerekir. Hukuka aykırı delil iddiasını tarafların ileri sürmesine gerek olmaksızın mahkeme re’sen yani kendiliğinden bu hususu değerlendirir. BOŞANMA DAVASINDA HUKUKA AYKIRI DELİLELER VE YARGITAY KARARLARI Boşanma davasını açan taraf hukuk davalarının genel kaidesi olarak “ İddia eden iddiasını ispatlamak zorundadır” hükmü gereğince iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür. Türk hukukunda esas olan, hukuka aykırı delillerin ispat vasıtası olarak kullanılamayacağıdır. Anayasamızda ve diğer kanunlarda kanun koyucu tarafından, hukuka aykırı elde edilen delillerin hükme esas teşkil etmeyeceği, yargılamada dikkate alınmayacağı açıkça belirtilmiş ve yine Yargıtay kararlarında da kişilerin özel hayatlarının gizliliğini ihlal eden delillerin kullanımı hukuka aykırı olduğu belirtilmesine rağmen uygulamada ve Bazı Yargıtay kararlarında boşanma davaları bakımından hukuka aykırı delillerin somut olay çerçevesinde değerlendirilerek bazı hallerde hukuka uygun hale gelebildiğini görmekteyiz. Bunun sebebi boşanma davasının başlı başına kişilerin özel hayatına ilişkin bir olgu olması ve taraflarca ileri sürülen iddiaların başka türlü ispat edilememesidir. Bu nedenle bazı Yargıtay kararlarında ve uygulamada boşanma davasına ilişkin delillerin hukuka aykırılık durumu somut olay şartları da dikkate alınarak esnetilmektedir. Bu esnekliğe örnek bağlamında Yargıtay’ın farklı farklı konularda vermiş olduğu birkaç karar şöyledir; Aile hayatını ve buna bağlı olarak kamu düzenini tarafların özel hayatından daha üstün bir yerde tutan menfaatler dengesi noktasında daha üstün değerlendiren Yargıtay, taraflardan birinin eşinin haberi olmaksızın almış olduğu ses ve görüntü kaydını; olayın başkaca hiçbir şekilde ispatlanamayacağı durumlarda delil olarak kabul etmekte olduğu yönünde kararlar vermiştir. Yine Yargıtay bir kararında; “Sosyal medya hesaplarında yapılan paylaşımların, ancak hesabın sahibi veya aynı paylaşım ortamında (facebook/ whatsapp) bulunan kişilerce delil olarak kullanımının mümkün olduğu düşünülebilecektir. Diğer bir anlatımla, sahte profil oluşturup paylaşımlarda bulunmak veya kişi profillerinde hesap sahibinin bilgisi, muvafakati ve izni olmaksızın yapılan paylaşımların delil olarak sunulması halinde, bunların 6100 sayılı HMK’nın 189/2 maddesi kapsamında hukuka aykırı delil olduğunun kabul edilmesi gerekir.” Sosyal medya hesaplarında yapılan paylaşımların da hangi durumda hukuka uygun delil olacağına ilişkin bir karar vermiştir. Bu bağlamda telefonlara yükletilen casusluk programları, şifre kırma gibi yöntemler kullanılarak bu verilere ulaşılmışsa bu bulgular hukuka aykırı olarak elde edilmiş sayılacak ve mahkemeye sunulan bu deliller yargılamada hükme esas teşkil etmeyecektir. EŞLERDEN BİRİNİN DİĞERİNİN RIZASI OLMADAN SESİNİ KAYDETMESİ BOŞANMA DAVASINDA HUKUKA AYKIRI DELİL SAYILIR MI? Yargıtay, önceki tarihli kararlarında taraflardan birinin eşinin haberi olmaksızın almış olduğu ses ve görüntü kaydını; vakıanın başkaca hiçbir şekilde ispatlanamayacağı hallerde delil olarak kabul etmekteydi. Kısacası menfaatler dengesinde, korunmaya değer menfaat ile zarar gören menfaat arasında bir denge oluşturularak istikrarlı bir sonuca ulaşılmıştır. Aile hayatının özel oluşu ve bu olayların yalnızca taraflar arasında yaşanmış olması, üçüncü kişilerin dahil olmaması nedenleriyle boşanma davalarında bu görüş benimsenmiştir. Hukuka aykırı delil kavramının hukuk sistemimize girmesi ve uygulanmasıyla birlikte Yargıtay buna ilişkin vermiş olduğu kararlarında eskisinden farklı olarak, istikrar kazanan görüşün aksine; taraflardan birinin eşinin haberi olmaksızın kayıt altına aldığı ses ve görüntülerin diğer eşin özel hayatını ihlal ettiği ve hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin hiçbir surette yargılamada kullanılamayacağı gerekçesi ile mahkemede delil olarak kullanılamayacağına ilişkin karara hükmetmiştir. Eşlerden birinin rızası olmaksızın bilgisi dışında alınan ses kayıtları, kural olarak hukuka aykırı kabul edilmekte ve bu deliller geçersiz sayılmaktadır. Ancak Yargıtay, bazı hallerde eşin rızası olmadan diğer eşin aldığı ses kaydını hukuka uygun kabul etmekte ve delil olarak kabul kullanılmasına imkan tanımaktadır. Bu bağlamda: Ani gelişen durumlarda, eşlerden birinin bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı hallerde elde edilen ses kayıtları geçerlidir, delil olarak kabul edilir. Örneğin boşanmanın taraflarından biri, diğer tarafı aldattığını yani sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğini anlatmaya başladığı bir olayda, aldatılan taraf, bir daha bu olayla ilgili kanıt elde edemeyeceğini anladığı takdirde ve ani gelişen bir durum olduğu için ses kaydı alınabileceği yönünde kararlar vermiştir. Bu şekilde alınan ses kaydı, suç teşkil etmemekle birlikte boşanma davasında da delil niteliğinde ileri sürülebilir. HUKUKA AYKIRI DELİL VE HUKUKA UYGUN DELİL ÖLÇÜTÜ NEDİR? Elde edilen bir delilin hukuka uygun kabul edilebilme ölçütü menfaatler dengesinde üstün gelmesidir. Hukuka aykırı elde edilen delil ile bunun neticesinde ihlal edilen hak arasında yapılacak olan kıyaslamada hukuka aykırı delili elde edenin güdüsü ve yararı üstünlük arz ediyorsa burada delilin hukuka aykırılığından söz edilemeyeceğini ifade edebiliriz. Yukarıda detaylı açıkladığımız üzere, boşanma davalarında hukuki deliller hükme esas alınmayacağından boşanma davalarında uzman avukatlarımızdan hukuki destek almanız hak kaybı yaşamanızın önüne geçecektir. BOŞANMA DAVA DİLEKÇESİ ÖRNEĞİ (…)NÖBETÇİ AİLE MAHKEMESİNE DAVACI : VEKİLİ : Av. Eylem Beyza ALTUNKAYA DAVALI : KONU : TMK madde 166 gereği boşanma, müvekkil lehine tedbir/yoksulluk nafakasına hükmedilmesi, müvekkil lehine maddi-manevi tazminat, talebinden ibarettir. AÇIKLAMALAR :Taraflar amca çocukları olup 23/08/2018 tarihinde görücü usulü olarak evlenmişlerdir. Evlilikte davalı eşten kaynaklı sürekli devam eden geçimsizlik bulunmaktadır. Davalı eşin şiddet uygulaması, aşırı kıskanç halleri, kumarla uğraşarak aileyi geçim sıkıntısına sokması, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranması, evilik birliğinin yüklediği sorumlulukları yerine getirmemesi, eşine devamlı hakaret ve tehditte bulunması nedenleriyle evlilik müvekkilim tarafından çekilmez bir hale gelmiştir. Şöyle ki; 1-DAVALI EŞ AYNI ZAMANDA KUZENİ OLAN EŞİ İÇİN; DEVAMLI OLARAK HAYAT KADINI OLARAK TANIMLAMIŞ OLMASI VE FUHUŞ GİBİ CİDDİ İTHAMLARDA BULUNMAKTADIR. BUNUNLA BİRLİKTE DAVALI EŞ MÜVEKKİLİ BİRÇOK KEZ ALDATMIŞ MÜVEKKİLİM DAVALI İLE SEVGİLİSİNİ OTEL ODASINDA BASTIĞI ESNADA SİNİRLENMİŞ OLACAK Kİ MÜVEKKİLE SALDIRMIŞTIR. Davalı eş, müvekkilin hayatını aşırı kıskanç olması nedeniyle sürekli kısıtlamaktadır. Müvekkil ev hanımı olan ve tüm zamanını evde, sakin bir hayat süren henüz 20 yaşında bir kadındır. Davalının ortada hiçbir şey yokken eşine karşı böyle ithamlarda bulunması davalının psikolojik rahatsızlıkları olduğunu göstermektedir. Müvekkil evde perde dahi açamamaktadır. Pazara, bakkala temel ihtiyaçlarını almak adına gidememektedir, sadece yanında davalının izin verdiği biriyle
İSİM DEĞİŞİKLİĞİ NASIL YAPILIR? İsim değişikliği, haklı sebeplere dayandırılarak açılan dava sonucunda hakim tarafından verilen karar ile yapılabilmektedir. Bu kapsamda isim değişikliği Türk Medeni Kanunu 27. maddesi “Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir.” hükmü gereğince yalnızca mahkeme kararı ile yapılabilmektedir. Ancak isim değişikliği ismin Nüfus Müdürlüğünde yanlış yazılması sebebiyle bu yanlışın düzeltilmesi için yapılıyorsa mahkemeye başvurmak gerekli değildir. İsmin Nüfus Müdürlüğünce yanlış yazılması halinde Nüfus Müdürlüğüne başvurularak yanlışın düzeltilmesi isteminde bulunulur ve isim değişikliği mahkemeye başvurulmadan sağlanmış olur. MAHKEMEYE BAŞVURMADAN İSİM DEĞİŞİKLİĞİ YAPILABİLİR Mİ? Mahkemeye başvurmadan isim değişikliği yapılamaz ancak Nüfus Müdürlüğünde harf eksikliği, harf fazlalığı, harf yanlışlığı gibi şekillerle isim yanlış yazılmış ise isim değişikliği mahkemeye başvurulmadan da yapılabilmekte ve isim düzeltilebilmektedir. Örneğin “Tuğba” şeklindeki isim Nüfus Müdürlüğünde yanlış yazılması sebebiyle “Tuba” şeklinde yazılmış veya “Ahmetcan” şeklindeki isim “Ahmet Can” şeklinde yazılmış ise Nüfus Müdürlüğüne başvurularak isim yanlışlığı düzeltilebilir, bu hallerde mahkeme kararına ihtiyaç yoktur. E-DEVLET ÜZERİNDEN İSİM DEĞİŞİKLİĞİ YAPILABİLİR Mİ? E-Devlet üzerinden isim değişikliği yapılamamaktadır. İsim değişikliği Türk Medeni Kanunu 27. maddesi “Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir.” hükmü gereğince yalnızca mahkeme aracılığıyla mümkün olmaktadır. NÜFUS MÜDÜRLÜĞÜNE BAŞVURARAK İSİM DEĞİŞİKLİĞİ NASIL YAPILIR? Nüfus Müdürlüğüne başvurarak isim değişikliği yerleşim yeri Nüfus Müdürlüğüne yazılı olarak başvurularak yapılır. Bu başvuruyu yalnızca isminde yanlışlık olması sebebiyle ismini değiştirmek isteyen kişi yapabilmektedir. İl veya ilçe kurulunca başvuru incelenerek haklı bulunması halinde nüfus kaydı düzeltilir. İSİM DEĞİŞTİRME DAVASI İsim Değiştirme Davası, Türk Medeni Kanunu 27. maddesi “Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir.” hükmü ve 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu 35. maddesi “Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.” hükmü gereğince mahkemeye başvurularak açılmaktadır. Bu kapsamda ismin değiştirilmesi ancak mahkemeye başvurularak sağlanabilse de bu davada ismin değiştirilemezliği ilkesi benimsendiğinden ancak haklı sebepler oluştuğunda isim değiştirilebilmektedir. Bu haklı sebepler kanun ile belirtilmemiş hakimin takdir yetkisine bırakılmıştır. Hakim ismin değiştirilmesi için belirtilen sebepleri hukuk, hakkaniyet çerçevesinde değerlendirir ve bu hukuki değerlendirme sonucunda belirtili sebepleri haklı bulduğunda buna dair karar verir. Bu sayede isim değiştirme davası tamamlanmış ve isim değişikliği sağlanmış olur. İsim değişikliğinin sağlanabilmesi için isim değiştirme davası kararının ismin değiştirilebileceği yönünde olması ve bu kararın kesinleşmesi gerekmektedir. İSİM DEĞİŞTİRME DAVASINDA HAKLI SEBEPLER NELERDİR? İsim değiştirme davasında haklı sebepler: Kişinin çevresi tarafından başka bir isimle tanınması, İsmin gülünç ve alay konusu olmaya müsait olması, İsmin kötü şöhretle tanınan birine ait olması, İsmin telaffuzunun zor olması, İsmin geçmişte yaşanan bir travmayla bağlantılı olması Din gibi benimsenmeyen belli bir olguyla bağlantılı olması gibi hallerdir. Bu hallerde hakim takdir yetkisine bağlı olarak hukuka ve hakkaniyete uygun biçimde kişinin sosyal hayatını, olağan yaşamını göz önünde bulundurarak karar verir. Ancak yalnızca belirtilen durumlar haklı sebep olarak sayılmaz. Bu durum bütünüyle hakimin takdir yetkisine bırakılmıştır. Bu sebeple dava dilekçesinde belirtilen sebeplerin haklı, anlaşılır ve belirli bir amaca, isteğe bağlı olması gerekmektedir. İSİM DEĞİŞTİRME DAVASI TARAFLARI KİMLERDİR? İsim değiştirme davası tarafları, ismini değiştirme talebinde bulunan kişi ve bu kişinin bağlı olduğu nüfus müdürlüğüdür. Bu kapsamda isim değişikliği talebinde bulunan kimse davacı, nüfus müdürlüğü ise davalıdır. İsim değiştirme davasının görülebilmesi için 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu 36. maddesi “Kayıt düzeltme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır.” hükmü gereğince nüfus müdürlüğü katılımı gerekmektedir. İSİM DEĞİŞTİRME DAVASINDA YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME İsim değiştirme davasında yetkili ve görevli mahkeme kişinin yerleşim yerinde bulunan Asliye Hukuk Mahkemesidir. İSİM DEĞİŞTİRME DAVASI NE KADAR SÜRER? İsim değiştirme davası yaklaşık olarak 6 ay sürmektedir. Ancak belirtilen süre, süreç bir avukat ile takip edildiğinde 1-3 aya kadar inebilmektedir. İSİM DEĞİŞİKLİĞİ SONRASINDA NE YAPILMALIDIR? İsim değişikliği sonrasında, mahkeme tarafından verilen isim değişikliği kararının kesinleşmesi beklenmelidir. İsim değişikliği kararı kesinleştikten sonra isim değişikliği gazetede yayımlanır. Gazetede yayımlandıktan sonra nüfus müdürlüklerince isim değiştirilir. İsim değişikliği sağlandıktan sonra ehliyet, T.C. kimlik kartı, pasaport gibi belgelerin yenilenmesi gerekmektedir. Yenileme işlemi E-Devlet üzerinden nüfus müdürlüğünden randevu alınarak ve belgenin değişmesi için gerekli evraklar sağlanarak başvuru sonucunda tamamlanmış olur. İSİM DEĞİŞTİRME DAVASININ ESASTAN REDDEDİLMESİ SONUCUNDA NE YAPILMALIDIR? İsim değiştirme davasının esastan reddedilmesi sonucunda kararın verilmesinden itibaren 2 hafta içinde istinaf kanun yoluna başvurulabilir. Ancak belirtilen sürecin bir avukat aracılığıyla takip edilmesi süreç ve talep açısından olumlu etki edecektir. Bu konuda uzman avukatlarımız aracılığıyla süreci takip etmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz. 18 YAŞ ALTI KİŞİLER İSİM DEĞİŞTİRME DAVASI AÇABİLİR Mİ? 18 yaş altı kişiler isim değiştirme davası açabilmektedirler ancak dava velileri veya vasileri tarafından vasi altında bulunan çocuk adına açılmaktadır. SOYADI DEĞİŞİKLİĞİ NASIL YAPILIR? Soyadı değişikliği, haklı sebeplere dayandırılarak açılan dava sonucunda hakim tarafından verilen karar ile yapılabilmektedir. Bu kapsamda soyadı kişiliğin en önemli verilerinden biri olduğundan 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu 35. maddesi “Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz.” hükmü gereğince yalnızca mahkeme kararı ile yapılabilmektedir. MAHKEMEYE BAŞVURMADAN SOYADI DEĞİŞİKLİĞİ YAPILABİLİR Mİ? Mahkemeye başvurmadan soyadı değişikliği 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu 35. maddesi “Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz.” hükmü gereğince yapılamaz. Soyadı değişikliğinin yapılabilmesi için mahkemeye başvurulması ve bu başvurunun olumlu yönde sonuçlanması gerekmektedir. E-DEVLET ÜZERİNDEN SOYADI DEĞİŞİKLİĞİ YAPILABİLİR Mİ? E-Devlet üzerinden soyadı değişikliği 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu 35. maddesi “Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz.” hükmü gereğince yapılamamaktadır. SOYADI DEĞİŞTİRME DAVASI Soyadı Değiştirme Davası, 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu 35. maddesi “Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.” hükmü gereğince mahkemeye başvurularak açılmaktadır. Soyadı değişikliği mahkemeye sunulan dilekçe sayesinde davanın açılması ve hakimin duruşma ve dilekçede belirtilen sebepleri hukuka ve hakkaniyete uygun biçimde değerlendirmesi sonucunda; sebepleri uygun bulduğu takdirde soyadı değişikliğine karar vermesi sonucunda tamamlanmış olur. Soyadı değişikliğinin sağlanması için mahkemece soyadı değişikliğine dair karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi sonucunda gazetede yayımlanması gerekmektedir. SOYADI DEĞİŞTİRME DAVASINDA HAKLI SEBEPLER NELERDİR? Soyadı değiştirme davasında
KİRA SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ NE ŞEKİLDE OLUR? TBK da kira ilişkisinin sona ermesi iki büyük başlık altında ele alınmıştır. İlki kira sözleşmesinin genel hükümlere göre sona erme sebepleri (TBK m.299-333) diğeri ise konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmenin sona ermesidir. (TBK m.347-356) GENEL HÜKÜMLERE GÖRE KİRA SÖZLEŞMESİNİN SONA ERME SEBEPLERİ NELERDİR? 1- Belirli süreli kira sözleşmelerinin sürenin bitimi ile sona ermesi: Açık veya örtülü biçimde bir süre belirlenmişse, kira sözleşmesi bu sürenin sonunda kendiliğinden sona erer. Taraflar, bu durumda, açık bir anlaşma olmaksızın kira ilişkisini sürdürürlerse, kira sözleşmesi belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür. (Örtülü uzatma. Ürün kirasında 1 er yıl süre ile yenilenir. ) Süre bitimi sonrasında örtülü yenileme sayılmaması için ; Sona ermeden itibaren (1) Bir ay içinde dava açılmalı veya İcra takibi başlatılmalı, ihtar çekilmeli . (İİK m.272/1 ) Sözleşmede fesh-i ihbar şartı varsa süre bitimi öncesinde ihtar şartı yerine gelmelidir. 2- Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde kira fesih bildirimi ile sona erme: Sözleşme süresi açık veya örtülü belirlenmemiş veya belirli süreli sözleşmede sözleşme süresi örtülü olarak uzatılmış (adi kira –TBK m. 327/2.) olmalıdır. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde taraflardan her biri, daha uzun bir fesih bildirim süresi veya başka bir fesih dönemi kararlaştırılmış olmadıkça, yasal fesih dönemlerine ve fesih bildirim sürelerine uyarak sözleşmeyi feshedebilir. Fesih dönemlerinin hesabında, kira sözleşmesinin başlangıç tarihi esas alınır. Sözleşmede veya kanunda belirtilen fesih dönemine veya bildirim süresine uyulmamışsa, bildirim bir sonraki fesih dönemi için geçerli olur. → Taşınmaz veya taşınır yapıda (Fesih dönemi) 6 aylık dönem için (Fesih Süresi ) 3 ay öncesinden fesih bildirimi yapılmalı , → Ürün kirasında 6 ay öncesinden fesih bildirimi yapılmalı, → Taşınır malda 3 gün öncesinden fesih bildirimi yapılmalıdır. KİRA SÖZLŞEMESİ FESİH BİLDİRİMİNDE HERHANGİ BİR ŞEKİL ŞARTI VAR MIDIR? Fesih bildirimi kural olarak herhangi bir şekil şartına bağlanmamıştır. Ancak ispat kolaylığı açısından yazılı şekilde yapılmasında fayda vardır. Konut ve çatılı iş yeri kiralarında , fesih bildiriminin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına bağlanmıştır. 3- Taşınmaz ve taşınır yapı kiralarında: Taraflardan her biri, bir taşınmaza veya taşınır bir yapıya ilişkin kira sözleşmesini yerel âdette belirlenen kira döneminin sonu için veya böyle bir âdetin bulunmaması durumunda, altı aylık kira döneminin sonu için, üç aylık fesih bildirim süresine uyarak feshedebilir. (TBK m.329), 4- Olağanüstü fesih sebepleri: Önemli sebepler: Taraflardan her biri, kira ilişkisinin devamını kendisi için çekilmez hâle getiren önemli sebeplerin varlığı durumunda, sözleşmeyi yasal fesih bildirim süresine uyarak her zaman feshedebilir. Hâkim, durum ve koşulları göz önünde tutarak, olağanüstü fesih bildiriminin parasal sonuçlarını karara bağlar.(TBK m.331) Kanun da önemli sebebin ölçüsü olarak «kira ilişkisinin devamını kendisi için çekilmez hale getirmesi» unsuruna yer verilmiştir. Buraya ekonomik, sağlık, görev, aile ilişkileri gibi sebepler girebilir. TBK m.331/1 Anlamında önemli sebepler, sözleşme kurulurken öngörülmeyen ve diğer taraf için sözleşmenin ifasını ve sürdürülebilmesi çekilmez kılan ağır durumların ortaya çıkması halinde söz konusu olur. Sözleşmeyi fesheden tarafın bu sebebinin doğumunda kusurunun bulunmaması gerekir. Olayda sözleşmeye devamın çekilmez olup olmadığı hususu mevcut şartlar hakkaniyet çerçevesinde değerlendirilerek, özellikle kiraya veren veya kiracının menfaat durumları göz önünde tutularak tespit edilir. Önemli sebebe dayanarak sözleşmeyi feshetmek isteyen taraf TBK m.329 ve 330 da öngörülen yasal sürelere uymak zorundadır; bu sürelere uymak kaydıyla fesih beyanı her zaman yapılabilir. Kiracının iflası: TBK m.332 hükmüne göre, kiralananın tesliminden sonra kiracının iflas etmesi yani iflasın açılması halinde kiraya veren işleyecek kira bedelleri için güvence verilmesini isteyebilir. Kiraya veren kiracıya ve iflas masasına kendisine güvence verilmesi için yazılı olarak uygun bir süre verir. Bu süre içinde güvence verilmediği takdirde kiraya veren sözleşmeyi herhangi bir fesih bildirim süresine uymaksızın hemen feshedebilir. Kiracının ölümü: Kiracının ölmesi halinde kira sözleşmesi, kiracının mirasçıları yasal fesih bildirim süresine uyarak (TBK m.328-330)en yakın fesih dönemi sonu için sözleşmeyi feshedebilirler. (TBK m.333) Bir başka ifadeyle genel hükümlere tabi kiralarda sözleşme taraflarından biri konumundaki kiracının ölümü ile kira sözleşmesi son bulmayıp, kira sözleşmesi kiracının mirasçıları ile devam eder. KONUT VEYA ÇATILI İŞYERİ HÜKÜMLERE GÖRE KİRA SÖZLEŞMESİNİN SONA ERME SEBEPLERİ NELERDİR? Konut veya çatılı işyerlerinde kira sözleşmesinin sona ermesi bildirim yoluyla ve dava yoluyla olmak üzere iki başlık altında ele alacağız. Bildirim yoluyla sona erme kendi içerisinde belirli süreli sözleşmelerin bildirimi ve belirsiz süreli sözleşmelerin bildirimi olmak üzere 2 alt başlığa ayrılır. Dava yoluyla sona ermede ise kiraya verenden kaynaklı sebepler ve kiracıdan kaynaklı sebepler olmak üzere 2 alt başlığa ayrılır. Bildirim yoluyla sona erme: Belirli süreli kira sözleşmelerinde sona erme: Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş (15 ) gün önce bildirimde bulunmadıkça sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, yasadaki sebeplere dayanmaksızın sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak ; Kiraya veren TBK 347 maddesine göre; belirli süreli sözleşmenin On yıllık uzama süresi sonunda, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla her hangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. Örnek : Sözleşme süresi+10 yıl uzama süresi +1 yıl (bu 1 yıl sonundan 3 ay önceden yazılı bildirim gerekir. ) b- Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde sona erme: Kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, Genel hükümlere göre ( TBK m. 328,329 ) fesih bildirimiyle sözleşmeyi sona erdirebilirler” Dava yoluyla kira sözleşmesini sona edirme: a- Kiraya verenden kaynaklı sebeplerle sona erme: ı. Kiraya verenin veya yakınlarının konut gereksinimi sebebiyle sona erme: Kiraya veren, kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere (TBK m. 328-329 ) göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile kira sözleşmesini sona erdirebilir. Kira sözlşemesi sona ermeden kiraya veren durumu ihtarname ile kiracıya bildirmiş veya akdi yenilemeyeceğini ifade etmişse veya dava açma süresi içinde ihtar tebliği halin de de devre sonuna (bir kira yılı için) kadar dava açma hakkı bir kira yılı uzamış olur (TBK m.353) ıı. Yeniden inşa, imar sebebiyle sona erme: . Kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu işler sırasında kiralananın kullanımı imkânsız ise
KVKK NEDİR? KVKK, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’dur. Kişisel verilerin işlenmesinde Anayasal haklar olan temel hak ve özgürlükleri korumak ve kişisel verileri işleyen kimselerin uyması gereken kuralları belirlemek için vardır. Bu kanun kapsamında ağırlıklı olarak temel hak ve özgürlükler içerisinde yer alan özel hayatın gizliliği korunmaktadır. KVKK NE İŞE YARAR? KVKK sayesinde kişisel verileri işleyen kimse kişinin onayı olmadan kişisel verileri kullanamaz. Bu sayede kişilerin temel hak ve özgürlükleri korunmuş ve verileri elinde bulunduran kimse sınırlandırılmış olur. KVKK KİME UYGULANIR? KVKK, kişisel verileri işlenen kişiler ile bu verileri işleyen kişilere uygulanır. Verileri işleyen kişi aynı zamanda verilerin kaydolduğu sistemin bir parçası olan kimseler de olabilmektedir. KVKK KİMLERİ KORUR? KVKK; sağlık, çalışma hayatı, internet siteleri, uygulamalar gibi kişisel verilerin kullanıldığı platformlarda kişisel verileri bulunan kişileri, verileri işleyen kişilere karşı korumaktadır. KİŞİSEL VERİ NEDİR? Kişisel veri, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişinin ırkı, etnik kökeni, sağlığı, vakıf üyeliği, felsefi inancı, dini, ceza mahkumiyeti gibi kişiye ilişkin her türlü bilgilerdir. KVKK KAPSAMINDA NELER KİŞİSEL VERİDİR? KVKK kapsamında kişisel veriler: İsim-soy isim, T.C. kimlik ve SGK numarası Telefon numarası Okul diplomaları Parmak izi, kan grubu Kredi kartı, İBAN numarası Araç plakası, vergi beyanları Vakıf, parti, siyasi düşünceler Irk, etnik köken, din gibi ayrımlara ilişkin bilgiler gibi kişiye ait her türlü bilgi KVKK kapsamındaki kişisel verilerdir. KVKK KAPSAMINDA NELER KİŞİSEL VERİ DEĞİLDİR? KVKK kapsamında kişisel veri kabul edilmeyenler: Şirket, dernek gibi tüzel kişilere ait bilgiler Kamu tüzel kişilerinin verileri Şirketlere ait vergi kimlik numaraları gibi bilgiler gerçek kişilere ait olmadığından KVKK kapsamında kişisel veri olarak kabul edilmezler. ÖZEL NİTELİKLİ KİŞİSEL VERİ NEDİR? Özel nitelikli kişisel veriler; kişilerin ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi veya diğer inançları, kılık ve kıyafeti, dernek, vakıf ya da sendika üyeliği, sağlığı, cinsel hayatı, ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile cinsiyeti, sağlığı gibi biyometrik ve genetik verileridir. Belirtilenler dışında özel nitelikli kişisel verilerin kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir. T.C. KİMLİK NUMARASI ÖZEL NİTELİKLİ KİŞİSEL VERİ MİDİR? T.C. kimlik numarası özel nitelikli kişisel veri değildir. Genel nitelikli kişisel veriler arasındadır. KVKK ŞARTLARI NELERDİR? KVKK şartları kişisel verileri korumaya yönelik 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında konulmuş şartlardır. Kişisel veriler hiçbir şekilde ilgili kişinin açık rızası bulunmadan işlenemez ancak bu kanunda belirtilen şartlar bakımından açık rıza olmaksızın işlenmesi mümkün olmuştur. Bu şartlar kişisel verilerin işlenme şartları ve özel nitelikli kişisel verilerin işlenme şartları olmak üzere iki şekildedir. KİŞİSEL VERİLERİN İŞLENME ŞARTLARI NELERDİR? Kişisel veriler ancak kişinin açık rızası dahilinde işlenebilmektedir ancak açık rıza olmaksızın bazı hallerde de kişisel veriler işlenebilmektedir. Bunlar: Kişisel verinin işlenmesinin kanunda öngörülmesi Fiili imkânsızlık nedeniyle rızasını açıklayamayacak durumda bulunan veya rızasına hukuki geçerlilik tanınmayan kişinin kendisinin ya da bir başkasının hayatı veya beden bütünlüğünün korunması için zorunlu olması. Sözleşme nedeniyle kişisel verinin paylaşılmasının gerekli olması Veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması. Kişisel veri sahibi tarafından yayımlanmış olması Bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için zorunlu olması İlgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması hallerinde kişinin açık rızası olmaksızın kişisel veriler işlenebilir. ÖZEL NİTELİKLİ KİŞİSEL VERİLERİN İŞLENME ŞARTLARI NELERDİR? Özel nitelikli kişisel veriler ancak kişinin açık rızası dahilinde işlenebilmektedir ancak bu verilerin işlenmesinde ayrıca Kurul tarafından belirlenen yeterli önlemlerin alınması gerekmektedir. Ayrıca bazı hallerde kişinin açık rızası olmadan da özel nitelikli kişisel veriler işlenebilmektedir. Bu haller: Sağlık ve cinsel hayat dışındaki kişisel veriler, kanunlarda öngörülen hâllerde Sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel veriler ise ancak kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbi teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından ilgilinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir. KİŞİSEL VERİLERİN İŞLENMESİNDE UYULMASI GEREKEN İLKELER NELERDİR? Kişisel verilerin işlenmesinde uyulması gereken ilkeler şunlardır: Kişisel veriler işlenirken işlemler hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olmalıdır. Kişisel veriler doğru ve güncel olmalıdır. Kişisel veriler ancak belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenmelidir. Kişisel verilerin işlenme amacı, verilerin işlenmesiyle bağlantılı ve paralel olmalıdır. Kişisel veriler, işlendikleri amaç için gereken süre kadar kullanılmalıdır. VERİ SORUMLUSU KİMDİR? Veri sorumlusu, kişisel verilerin işlenme amacını belirleyen, kişisel verilerin kaydedildiği sistemin kurulmasından ve yönetilmesinden sorumlu olan kişilerdir. Bu kişiler kişisel verilerin neden ve nasıl işleyeceğini belirlemektedirler. Bu kapsamda personellerinin verilerini tutan şirket bir veri sorumlusudur. Ancak müşterilerinin verilerini tutan banka ise veri sorumlusu değil veri işleyendir. KVKK ONAYI ZORUNLU MUDUR? KVKK onayı kişinin verileri işlenirken zorunludur. Çünkü kişinin verileri işlenirken 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca açık rızasının bulunması gerekmektedir ve bu kanunda belirtilen bazı hallerde de açık rıza olmadan veri işlenebilmektedir. KVKK İHLALİ DURUMUNDA NELER YAPILMALIDIR? KVKK ihlali durumunda şu şekillerde durumun düzeltilmesi sağlanabilir: Veri sorumlusuna, kişisel verilerin ihlal edildiğine dair başvuruda bulunulabilir. Bu durumda veri sorumlusu başvuruyu inceleyerek 30 gün içerisinde başvuruya cevap vermelidir. Veri sorumlusu başvuruyu inceleyerek kabul veya ret kararı verir. Veri sorumlusunun cevabı yeterli olmadığı veya uygun olmadığı düşünüldüğü takdirde 30 gün içerisinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu’na başvurulabilir. Kişisel Verileri Koruma Kurumu’nun internet sayfası olan kvkk.gov.tr adresi üzerinden Kişisel Veri İhlal Bildirimi yapılabilir. Bu durumda Kurul talebi inceler ve kabul veya ret kararı verir, 60 gün içerisinde herhangi bir yanıt verilmemişse de talep reddedilmiş sayılır. Eğer Kurul inceleme sonucunda talebi kabul ederse ve ihlalin varlığı anlaşılırsa kişisel veri ihlalinin veri sorumlusu tarafından düzeltilmesi sağlanır. KVKK İHLALİ CEZASI NEDİR? KVKK ihlali cezası bir yıldan dört yıla kadar hapis cezasıdır. Bu cezalar: Kişisel Verilerin Kaydedilmesi Cezası: Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. Kişisel verinin, kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin olması durumlarında ceza yarı oranında artırılır. Bu suçun kamu görevlisinin görevinin verdiği yetkiyi kötüye kullanarak veya belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanarak işlenilmesi halinde ceza yarı oranında arttırılır. Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme veya Ele Geçirme: Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun kamu görevlisinin görevinin verdiği yetkiyi kötüye kullanarak veya belli bir meslek ve
NİŞANLANMA NEDİR? 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda nişanlanmanın tanımı yapılmamış olmakla birlikte kanunun 118. ve devamı maddelerinde nişana ilişkin hükümler düzenleme alanı bulmuştur. Bu noktada nişanlanmayı bir aile hukuku sözleşmesi olarak niteleyebiliriz. Nişanlanma, aralarında evlenme engeli bulunmayan, ayırt etme gücüne sahip, farklı cinsten iki bireyin karşılıklı olarak evlenme taahhüdünde bulunduğu, evlilik iradelerini ortaya koydukları iki taraflı bir hukuki işlem olarak ifade edilebilir. NİŞANIN KURUCU UNSURLARI NELERDİR? Karşılıklı Evlenme Vaadi Evlenmeyi Vaat Edenlerin Farklı Cinsten Olmaları Türk Medeni Kanunu’nun 118. Maddesinde ‘’ nişanlanma evlenme vaadi ile olur’’ demektedir. Bu hüküm çerçevesinde nişanlanmanın kurucu unsurunun ‘’karşılıklı evlenme vaadi’’ olduğunu görmekteyiz. Nişan için Türk Medeni Kanunumuz herhangi bir şekil şartı öngörmemiştir sözlü yahut yazılı olabilir bu sebeple de herhangi bir nişan merasimi yapılmasına gerek yoktur. Evlenme vaadini ifade eden irade beyanını açık veya zımni olabilir. Kurucu unsurlardan diğeri ise ‘’evlenmeyi vaat eden kişilerin farklı cinsten olmaları’’dır. Her ne kadar kanun maddesinde bu husus açık olarak belirtilmemiş olsa da nişanlılık, evlilik vaadi olup evlenmeden önceki son aşamadır. Türk Medeni Kanununun 134. Maddesi ‘’ Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, ‘’ şeklinde evliliğin farklı iki cins arasında gerçekleşebileceğini vurgulamıştır. Bu sebeple de evlilik vaadi olan nişanlanmanın da bir erkek ve bir kadın arasında gerçekleşebileceğini bunun kurucu unsur olduğunu pektabiki ifade edebiliriz. NİŞANI SONA ERDİREN HALLER NELERDİR? Nişanlanma evlenme vaadini içerdiği için pektabiki beklenen nişanın evlenme ile sona erdirilmesidir. Bu sona erdirme yolunda evlilik gerçekleşeceği için o saatte sonra nişanlılık dönemi hukuki sorumluluk sona erecek evliliğe ilişkin hükümler uygulama alanı bulacaktır. Ancak evlilik dışında sona erme halleri de bulunmaktadır bunlar: evlenmenin imkansız hale gelmesi ölüm gaiplik gibi, bozucu bir şartın söz konusu olduğu durumlarda bu şartın gerçekleşmiş olması, kesin bir evlenme engelinin meydana gelmesi taraflardan birinin cinsiyet değiştirmesi gibi, tarafların anlaşarak yani ikale yoluyla nişanı sona erdirebilirler TMK. 119 ‘’Nişanlılık evlenmeye zorlamak için dava hakkı vermez.’’ demektedir bu sebeple TMK.119’un belirttiği gibi nişanlanma evlenmeye tarafları zorlayamaz. veya tek taraflı irade beyanıyla nişanlılığı sona erdirme yani nişan bozmadır. NİŞANIN BOZULMASININ HUKUKİ SONUÇLARI NELERDİR? Nişan ilişkisi haklı bir sebep ile ya da haklı bir sebep olmaksızın bozulabilir. Nişanın bozulması taraflar bir takım hukuki sonuçlar doğurabilmektedir. Bunlar: Hediyelerin İadesini Talep Hakkı Maddi Tazminat Manevi Tazminat Türk Medeni Kanunu’nun Hediyelerin Geri Verilmesi başlıklı 122. Maddesinde ‘’ Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır.’’ Şeklinde hediyelerin iadesine ilişkin bir hüküm içerir. Bu hüküm çerçevesinde nişanın bozulması halinde anne baba veya onlar gibi davrananlar vermiş oldukları nişan hediyelerinin iadesini isteyebilirler. Burada önem arz eden iadesi talep edilen hediyelerin alışılmışın dışında yani mutat dışı hediyeler olması hususudur. Yargıtay kararlarına göre nişan hediyesi iadesi talebinde kusura bakılmaz. Nişanın bozulmasında kusuru olan tarafta verdiği hediyelerin iadesini talep edebilir. Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, nişan yüzüğü dışında kalan tüm altın, takı ve ziynet eşyaları mutad dışı hediye olarak kabul edilmiştir. TMK m. 120 de nişanın bozulması sonucu maddi tazminat talebine ilişkin bir hüküm düzenlenmiştir. ”Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır.Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de,aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler.” İlgili madde hükmü çerçevesinde maddi tazminat talebinin söz konusu olabilmesi için nişanın karşı tarafça haksız bir şekilde kusurlu olarak bozulması gerekmektedir. Bu noktada hediyelerin iadesinden farklı olarak tazminat talebi için kusur önem addetmektedir. Maddi tazminat için talep hakkı doğan taraf, evlenmenin gerçekleşeceği inancıyla, ona güvenerek nişan için yaptığı masrafları karşı taraftan maddi tazminat başlığı altında talep edebilecektir. Talep edilen bu zarar menfi zarar tazminidir yani nişan akdi hiç yapılmamış olsaydı böyle bir zarara uğranılmayacaktı. İlgili hüküm aynı zamanda tarafalar dışında üçüncü kişilere maddi tazminat isteme hakkı tanımıştır. Manevi tazminat isteme hakkı da kanunumuzun 121. Maddesinde düzenlenmiştir. ‘’ Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.’’ Maddi tazminatta olduğu gibi burada da kusur önem addetmektedir ancak maddi tazminattan farklı olarak bunu talep hakkı yalnızca taraflara tanınmış olup üçüncü kişilere tanınmamıştır. Manevi tazminat yalnızca para olarak talep edilebilir. Nişanlılık ölüm veya gaiplik sebebiyle sona ermişse hediyelerin geri verilmesinden başka bir sonuç doğmaz yani tazminat alacağı söz konusu olmaz. İSPAT YÜKÜ AÇISINDAN YARGITAY İÇTİHATLARI Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/21682 E. , 2018/9357 K.- ‘’Somut olayda; mahkemece, davaya konu edilen ziynet eşyalarından 2 adet bilezik ile 2 adet gerdanlık seti yönünden; davalının bu ziynet eşyalarının davacı tarafa geri verildiğine dair beyanları karşısında davacının söz konusu ziynet eşyalarının geri alınmadığını dosya kapsamı itibariyle ispatlayamadığı, davalıya yemin teklifinde de bulunmadığı, bu sebeple söz konusu ziynet eşyaları yönünden davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle 2 bilezik ve 2 adet gerdanlık seti yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de; söz konusu ziynet eşyalarının nişanda takıldığı tanık beyanları ve bilirkişi raporu ile sabit olup davalının da kabulünde olduğundan, bu durumda ispat yükü artık söz konusu ziynet eşyalarını nişan bozulduktan sonra davacı tarafa iade ettiğini iddia eden davalı taraftadır. Mahkemece, ispat yükü ters çevrilerek, davacının söz konusu ziynet eşyalarını almadığını ispat edemediği gerekçesiyle 2 adet bilezik ve 2 adet gerdanlık seti yönünden davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddi kararı usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/6315 E. , 2017/17405 K.- ”Hediyelerin iadesi yönünde hüküm kurulabilmesi için eşyanın davalıya hediye edildiğinin ve nişanın bozulmasından sonra iade edilmediğinin ispatlanması gerekir. Hediyelerin verildiği ve iade edilmediği hususu her türlü delil ile ispat edilebilir. Bunun yanında nişan nedeniyle kendisine verildiğini kabul ettiği hediyelerin iade edildiğini ileri süren davalı, bunu kanıtlamalıdır. Somut olayda davacı taraf, nişanın bozulması üzerine nişan hediyelerinin davalı tarafça iade edilmediğini ileri sürmüş, davalı ise tüm eşyaların davacıya iade edildiğini savunmuştur. O halde davalı taraf bu iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.” NİŞANIN SONA ERMESİNDEN KAYNAKLANAN TALEPLERİN ZAMANAŞIMI NE KADARDIR? Türk Medeni Kanunu’ nun 123. Maddesi’ nde”Nişanlılığın sona ermesinden doğan dava
OY KULLANMAMAK SUÇ MU? Oy kullanma hakkı on sekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşına verilmiştir. Bu nedenle seçmen kütüğüne kaydı ve sandık listesinde oy kullanma yeterliliği bulunduğu halde seçimlere geçerli mazereti olmaksızın katılmayanlar Yüksek Seçim Kurulu’nca ilçe seçim kurulu başkanı tarafından cezalandırılır. OY KULLANMAMA CEZASI NEDİR? Oy kullanmama cezası 2972 Sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun hükümleri gereğince seçmen kütüğüne kaydı ve sandık listesinde oy kullanma yeterliliği bulunduğu halde belediye seçimlerine meşru mazereti olmaksızın katılmayanlar için ilçe seçim kurulu başkanı tarafından verilen 200 000 (iki yüz bin) lira para cezasıdır. OY KULLANMAMA CEZASI NEREYE ÖDENİR? Oy kullanmama cezası, cezaya dair tebligat geldikten sonra Maliye Bakanlığı gişelerinden ya da PTT gibi kurumlar aracılığıyla ödenmektedir. Ayrıca cezaya dair tebligat içeriğinde de nasıl ve nereye ödeneceğine dair bilgi bulunmaktadır. NEREDE OY KULLANACAĞIM? Nerede oy kullanılacağını sandık seçmen listeleri kesinleştikten sonra seçmen kaydı sorgulaması yaparak öğrenebilirsiniz. Seçmen kaydı sorgulaması:– E-Devlet üzerinden– Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı’nın “Seçmen Sorgulama Mobil Uygulaması” üzerinden– 444 9 975 numaralı Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı Çağrı Merkezi aracılığıyla– Yüksek Seçim Kurulu internet sitesi aracılığıyla yapılabilmektedir. KİMLER OY KULLANABİLİR? 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun hükümleri gereğince on sekiz yaşını dolduran kısıtlı ve kamu hizmetinden yasaklı olmayan her Türk vatandaşı seçme ve halk oylamasına katılma hakkına sahiptir. KİMLER OY KULLANAMAZ? 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun hükümleri gereğince silah altında bulunan erler, onbaşılar ve kıta çavuşları (Belirtilen kişilere izinli olanlar da dahildir), askeri öğrenciler; ceza infaz kurumlarında hükümlü olarak bulunan kişiler oy kullanamazlar. OY NASIL KULLANILIR? Oy verme günü, seçmen kaydı sorgulanarak öğrenilen oy verme yerine gidilerek, sırasına girilir ve kişiler sandık başkanı tarafından sıra ile birer birer alınırlar. Gebeler, hastalar, engelliler, yaşlılar sırada önceliklidir. İlk olarak kimlik sandık görevlilerine verilerek kimlik tespiti yapılması sağlanır daha sonra sandık görevlisinin verdiği oy pusulası ve zarf alınır. Sandık görevlisinin nasıl oy kullanılacağına dair verdiği bilgiler dinlenilir ve uygulanır.Birleşik oy pusulasısandık görevlisinden alındıktan sonra kapalı oy verme yerinde oy kullanılır.Oy kullanıldıktan sonra pusula düzgünce zarfa konularak sandığa atılır ve seçmen listesinde isminin karşısına imza atılarak oy kullanma işlemi tamamlanmış olur. OY KULLANILIRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER NELERDİR? Oy kullanmak için kimlik ve nerede oy kullanılacağı öğrenilmek için seçmen kağıdı yanında bulundurulmalıdır. Oy pusulasının geçerli olabilmesi için pusulada birden fazla kişiye mühür basılmamalı ve pusula üzerinde mühür dışında herhangi bir işaret, yazı olmamalıdır. Ayrıca oy pusulası yırtılmamalıdır.Oy kullanıldıktan sonra oy kullanıldığına dair seçmen listesine imza atılmalıdır.Kapalı oy verme yerine herhangi görüntü kaydetmeye yarayan veya haberleşmeyi sağlayan cihazlar ile girilmemelidir. TELEFON İLE KAPALI OY KULLANMA YERİNE GİRİLEBİLİR Mİ? Telefon ile kapalı oy kullanma yerine girilmesi yasaktır. Aynı şekilde telefon gibi tablet, kamera, herhangi görüntü kaydetmeye yarayan veya haberleşmeyi sağlayan cihazlar ile bu alana girilmemelidir.Bu tür cihazlar, kapalı oy verme yerine girmeden önce kapatılarak sandık kurulu başkanına teslim edilmelidir. SEÇİM GÜNÜ DÜĞÜN, NİŞAN YAPILABİLİR Mİ? Oy verme günü, içki satılması, verilmesi, içilmesi yasaklanmıştır. Bütün umumi eğlence yerleri oy verme süresince kapalı kalır. Eğlence yeri niteliğindeki lokantalarda yalnız yemek verilir.Bu nedenle bu kapsama giren düğün ve nişan gibi eğlenceler yapılamaz. SEÇİM GÜNÜ KAHVEHANE VE KIRAATHANELER KAPALI MIDIR? Seçim günü kahvehaneler ve kıraathaneler kapalıdır. Aynı şekilde internet kafeler, eğlence yerleri de kapalıdır. Belirtili mekanlar 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun hükümleri gereğince kapatılmıştır. OKUMA-YAZMA BİLMEYENLER NASIL OY KULLANIR? Okuma-yazma bilmeyenler sandık başkanından yardım alarak oy kullanabilirler. Oy pusulası üzerindeki bilgileri sandık başkanının kendine okuması, anlatması aracılığıyla oy kullanırlar ancak okuma-yazma bilmeseler dahi kapalı oy verme yerine tek başlarına girmeleri ve yalnız oy kullanmaları gerekmektedir. Sandık başkanı oy pusulası üzerindeki bilgileri ilgili kişiye anlatırken hiçbir şekilde kişiyi yönlendirmemeli, tavsiyede bulunmamalıdır. GÖRME ENGELLİLER NASIL OY KULLANIR? Körler, felçliler veya bu gibi bedeni engellilikleri açıkça belli olanlar, bulunduğu seçim yeri çevresi seçmeni olan akrabalarından birinin, akrabası yoksa diğer herhangi bir seçmenin yardımı ile oylarını kullanabilirler. Yardımda bulunan kimse ilgili kişiyi seçim konusunda yönlendirmemeli, tavsiyede bulunmamalıdır.Bu kapsamda bulunan birine yardımda bulunan bir seçmen başka birine aynı şekilde yardım edemez. Bir seçmen birden fazla malule refakat edemez. SEYYAR SANDIKLARDA OY KULLANMAK İÇİN NE YAPILMALIDIR? Seyyar sandıklarda oy kullanmak için engeli veya hastalık nedeniyle yatağa bağımlı olduğu ibaresinin yer aldığı sağlık raporu ile Sandık Kurulu Talep Formunu doldurup muhtarlığa teslim edilmesi gerekmektedir. Bir önceki seçimde seyyar sandıklarda oy kullanan kişilerin yalnızca “Seyyar Sandık Kurulu Talep Formunu” doldurup muhtarlığa teslim etmesi yeterlidir. YENİ EVLENENLER KİMLİĞİNİ DEĞİŞTİRMEDEN OY KULLANABİLİR Mİ? Yeni evlenenler evlenme cüzdanı ile de oy kullanabilmektedirler. Bu nedenle kimlik değiştirilmeden de oy kullanılabilmektedir. GEÇİÇİ KİMLİK İLE OY KULLANILABİLR Mİ? Geçici kimlik ile oy kullanılabilmektedir. Geçici kimlik, kimlik sağlanana kadar kimlik gerektiren her türlü işlem için kullanılabilmektedir. SEÇİMLER KİM TARAFINDAN YÜRÜTÜLÜR? Seçim işleri, seçim kurullarınca yürütülür. Valiler, kaymakamlar, belediye başkanları, muhtarlar ve bütün kamu görevlileri her türlü seçime dair işlemlerde, seçim kurullarının istediği bilgileri ve belgeleri, gecikmeden, süresinde ve doğru olarak göndermekle görevlidir. OY VERME SÜRESİ BİTTİĞİNDE SIRADA BULUNANLAR OY KULLANABİLİR Mİ? Oy verme süresi bitse dahi sürenin bittiği anda sırada olan seçmenler sayılarak belirlenir ve bu seçmenler oylarını kullanabilirler. SEÇİMDEN ÖNCE ADRES DEĞİŞİKLİĞİ YAPILMADIĞINDA NE OLUR? Seçimden önce adres değişikliği yapılmadığı takdirde seçmenler önceden kayıtlı oldukları seçim yerlerinde oylarını kullanabilirler. OY PUSULASININ GEÇERSİZ OLDUĞU HALLER NELERDİR? Oy pusulasının geçersiz olduğu haller şu şekildedir:– Oy pusulası tamamen yırtıldığında– Birden fazla kişiye oy verildiğinde– Verilen oy dışında herhangi başka bir yazı, karalama bulunduğunda– Oy pusulasının renginden veya yapısından farklı bir pusulada oy kullanıldığında– Seçim kurulu tarafından verilen mühürden farklı bir mühür ile oy kullanıldığında – Mühür, oy pusulasında yer alan mühür basma alanının dışında bir yere basıldığında oy geçersiz olarak kabul edilmektedir. 2024 SEÇİMLERİ NE ZAMAN? 2024 Mahalli İdareler Genel Seçimleri 31 Mart 2024 tarihinde yapılacaktır. YURT DIŞINDA BULUNAN SEÇMENLER NASIL OY KULLANIR? Yurt dışında bulunan seçmenler şu şekillerde oy kullanabilmektedirler: – Yurt Dışı Seçmenlerin Mektupla Oy Vermesi: Yüksek Seçim Kurulu, özel olarak imal ettirdiği oy pusulası ile özel renkte bastırılmış oy zarflarını seçmenin yurt dışında kayıtlı olduğu adresine gönderir.Seçmen mühürlü küçük zarf içerisindeki oy pusulasındaki tercih ettiği bölümü (X) işareti ile işaretler, sadece oy pusulası küçük zarfa konulur ve zarf kapatılır. Bu zarf, üzerinde alıcısı “Yurt Dışı İlçe Seçim
DOLANDIRICILIK NEDİR? En genel tanımıyla kişinin, karşısındaki kişiyi aldatmak amacıyla, hileli davranışlara başvurarak yaptığıkasıtlı eyleme ‘’dolandırma’’, bu eylemi gerçekleştiren kişiye ‘’dolandırıcı’’, eylem sonucu oluşan suçaise ‘’dolandırıcılık suçu’’ denilmektedir. DOLANDIRICILIK SUÇU NEREDE DÜZENLENMİŞTİR? Türk Ceza Kanunu’nun 10. Bölümünde Malvarlığına karşı işlene suçlar düzenlenmiştir. Dolandırıcılık suçu da bu başlığın içinde kendine yer edinmiş, kanunun 157. ve 158. maddelerinde ayrıntılı olarak ele alınmıştır. DOLANDIRICILIK SUÇUNUN ÇEŞİTLERİ NELERDİR? Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere dolandırıcılık suçu TCK’nın 157 ve 158. Maddelerinde düzenlenmiştir. Bu madde başlıklarından da anlaşılacağı üzere suçun iki çeşidi bulunmaktadır. İlki 157. Maddede düzenlenen ‘’Basit Dolandırıcılık’’ ikincisi ise 158. Maddede düzenlenen ‘’ Nitelikli Dolandırıcılık’’ tır. TCK m.157 de basit dolandırıcılık suçu ‘’ Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası verilir. ‘’ şeklinde tanımlanmıştır. TCK m. 158 de ise nitelikli dolandırıcılık suçu ‘’ Dolandırıcılık suçunun; a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle, b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle, c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle, d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle, e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak, f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle, g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle, h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında, i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, k) Sigorta bedelini almak maksadıyla, l) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle, işlemesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz. (2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Bu madde ile 157nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır ‘’ şeklinde tanımlanmıştır. DOLANDIRICILIK SUÇUNUN ŞARTLARI NELERDİR? Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için kanun tanımında herhangi bir özelleştirilmiş hareket aranmamıştır. Bu sebeple de serbest hareketli bir suç olup, yani birçok hareketle işlenebilir. Yapılan hareketler farklı olsa da hepsinde aranan üç şart bulunmaktadır. Bu şartlar bir arada oluştuğu taktirde suç vuku bulur. 1- Hileli Hareket: Fail, nitelikli yalanlarla hileli hareketlerde bulunmalı, karşısındaki kişinin algısını bozarak iradesini yanıltması gerekir. Failin söylediği her yalan nitelikli yalan değildir. Yargıtay uygulamalarında hile, nitelikli yalan olarak ifade edilmektedir. 2- Aldatıcılık: Gerçekleştirilen hileli davranışın mağduru aldatmayı amaçlaması, o nitelikte olması gerekir. Bu şartın sağlanıp sağlanmadığı her somut olay özelinde ve mağdurun mevcut durumu göz önünde bulundurularak tespit edilir. 3- Zarar: Suçun sübut bulabilmesi açısından failin, mağduru aldatmak amacıyla gerçekleştirmiş olduğu hileli davranışın mağduru veyahut bir başkasını zarara uğratması gerekirken aynı zamanda bu zarar doğrultusunda kendisi veya bir başkası lehine de haksız bir kazanç sağlaması gerekir. Fail tarafından gerçekleştirilen eylem ve meydana gelen zarara arasında bir illiyet (nedensellik) bağı olması şarttır. DOLANDIRICILIK SUÇUNUN CEZASI NEDİR? Basit dolandırıcılık suçu için kanunda öngörülmüş olan ceza ‘’ bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası’’ şeklindedir. Burada dikkat edilmesi gereken adli para cezasının hapis cezasına seçenek bir yaptırım olarak düzenlenmediğidir. Hapis cezası ve adli para cezası birlikte verilerek fail hakkında hüküm kurulur. Basit dolandırıcılık suçu 3 veya daha fazla kişi tarafından işlendiğinde verilen cezada yarı oranda artışa gidilir. Nitelikli dolandırıcılık suçu içinse kanunda ‘’ üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına’’ hükmolunur denilmektedir. Ancak suç, TCK m.158’in (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerindesayılan nitelikli hallerle işlendiyse hapis cezasının alt sınırı ‘’dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.’’ Dolandırıcılık suçu, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır. Görüldüğü üzere suç için öngörülmüş olan ceza oldukça ciddi olup bu noktada deneyimli bir ceza avukatına danışmak ve süreci o şekilde yönetmek sağlıklı ve kişi lehine olan bir tutum olacaktır. DOLANDIRICILIK SUÇU İÇİN DAHA AZ CEZA VERİLMESİ GEREKEN HALLER NELERDİR? Bu husus Türk Ceza Kanunu’nun 159. Maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre dolandırıcılığın, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi halinde, şikayet üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. Hukuka uygun olan ve alacak hakkı sağlayan her ilişkinin bu madde açısından hukuki ilişki olarak değerlendirilmesinin mümkündür. Failde bulunması gereken alacağın tahsili amacından bahsedebilmek için, alacağın değeri ile dolandırıcılık suçuna konu malvarlığı değerinin orantılı olması gerektiğini ifade etmekte fayda var. Bu konuya ilişkin Yargıtay 15. CD., E. 2014/5441 K. 2016/6482 20.6.2016 Tarihli Kararı “Sanığın, yanında işçi olarak çalıştığı mağdur …’ten kalan maaşını tahsil edememesi nedeniyle işten ayrıldığı, sonrasında alacağı olan 200,00 TL’yi defalarca mağdurdan istemesine rağmen alamaması üzerine mağdurun sürekli alışveriş yaptığı … Gıda adlı işyerine giderek mağdur adına alacağı tutarında 3 karton sigara aldığının anlaşıldığı olayda; Sanığın aşamalardaki tüm savunmalarında, alacağını başka türlü tahsil etme imkânının bulunmaması nedeniyle bu şekilde bir yola başvurduğunu belirterek suçlamaları kabul etmemesi, mağdurun da sanığın bu savunmasını doğrulaması karşısında eylemin, TCK’nın 159. maddesinde yer alan ve takibi şikayete tabi olan bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla dolandırıcılık suçunu oluşturduğu ve mağdurun 29.12.2011 tarihli oturumda şikayetinden vazgeçtiği, sanığın da temyiz dilekçesiyle vazgeçmeyi kabul iradesi gösterdiği anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK’nın 73/4. maddesi uyarınca kamu davasının düşürülmesi lüzumu bozmayı gerektirmiştir.” DOLANDIRICILIK SUÇU ŞİKAYETE BAĞLI BİR SUÇ MUDUR? Dolandırıcılık suçunun takibi şikayete bağlı suçlar kategorisinde değildir. Savcılık suçun işlendiğini öğrenir öğrenmez resen soruşturma yapmak ve suçun işlendiği kanaatindeyse soruşturma neticesinde kamu davası açmak zorundadır. Dolandırıcılık suçu
NAFAKA NEDİR? Nafaka kelime anlamı olarak Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “geçinmek için gerekli olan şeylerinbütünü, geçimlik” gibi anlamlara gelmektedir.Toplumun en küçük yapı taşını oluşturan aile mefhumunun mutlu ve huzurlu olmasının bütünüde etkileyeceği düşüncesi hakimdir. Bu sebeple de kanun koyucu tarafından toplumun ve kamununyararı gözetilerek, evlilik birliği sürerken ya da sona erdiğinde eşleri ve çocukları korumaya yönelik birtakım önlemler alınmıştır. İşte nafaka da bu önlemler içerisinde yer almaktadır.Nafaka günümüzde çoğunlukla yalnızca eşler arasında uygulanacak olan bir hukuki müesseseolarak bilinmektedir ancak sanılanın aksine nafaka, yalnızca boşanan eşler arasında uygulanacak olanbir hukuki müessese değildir. Kişi, yardıma muhtaç olan yakını içinde “yardım nafakası” adı altında birödeme yükümlülüğü altına girebilir.Toparlayacak olursak Nafaka; bir kişinin geçimini normal bir düzeyde karşılayamayacakşekilde yoksulluğa düşmüş eşine veya boşanmış olunan eski eşine, çocuğuna veyahut boşanmadanbağımsız olarak yakın bir akrabasına (alt soy, üst soy ve kardeş) ödeme yükümlülüğü olan kimseninmaddi desteği yani parasal yardımıdır. NAFAKA ÇEŞİTLERİ NELERDİR? Kanunumuzda pek çok nafaka çeşidi öngörülmüştür. Bunlar; TEDBİR NAFAKASI, YOKSULLUK NAFAKASI, İŞTİRAK NAFAKASI, YARDIM NAFAKASIDIR. Bu nafaka türlerinden tedbir nafakası, iştirak nafakası ve yoksulluk nafakaları boşanma davaları ile ilgili olup, yardım nafakasının kural olarak boşanma davası ile bir ilgisi yoktur. Bu kuralın istisnası bulunmaktadır. TMK. 328/2 ve 364/1. maddelerine göre, şayet çocuk reşit olduğu halde eğitimine devam ediyorsa eğitimi sona erinceye kadar ana ve babanın bakım borcu devam eder. Bu durumda çocuk ana ve babaya karşı yardım nafakası davası açabilir. Bu nafaka türlerini daha detaylı olarak inceleyelim. 1- TEDBİR NAFAKASI: Taraflar tedbir nafakasını yalnızca boşanma ve ayrılık davalarında davayı açmadan önce veyahut açtıktan sonra talep edilebilirler. Bir başka ifade ile dava öncesinde ve dava süresi boyunca talep edilebilen bir nafaka türüdür. Bu sebeple de tedbir nafakası geçici nitelikte bir koruma önlemidir. Hakim tarafından hükmedilen tedbir nafakası, boşanma kararının kesinleşmesine kadar devam eder. Boşanma davası açmadan da eşin, tedbir nafakası talebinde bulunabileceğini ifade etmiştik eşin bu noktada tedbir nafakası talebinde bulunabilmesi için; resmi nikahlı eşiyle ayrı yaşaması ve ayrı yaşamak için de haklı bir nedeninin bulunması gereklidir. Bu noktada pektabiki hakim hangi hallerde tedbir nafakasına hükmedebilir? Sorusu aklımıza gelecektir. Hakim, eşlerin mal varlıkları ve ekonomik güçlerini araştırdıktan sonra, maddi olarak güçsüzlüğe düşecek tarafa tedbir nafakası ödenmesine hükmedebilecektir. Hakim tedbir nafakasına hükmederken kadın-erkek olarak cinsiyet ayrımına gitmeyip, mali gücü zayıf ve geçimini sağlamak için nafakaya ihtiyaç duyan kişi kimse, onun lehine olacak şekilde bu nafakanın ödenmesine karar verir. Tedbir nafakasına hükmedilirken davayı kimin açtığına ya da kusura da bakılmaz, boşanma davası sürerken tarafların yükümlülükleri devam eder. Bu yüzden de tedbir nafakasına karar verilirken yalnızca tarafların maddi durumu dikkate alınır. Tedbir nafakasına hakim kendiliğinden re’sen karar verebileceği gibi, davanın herhangi bir aşamasında taraflar da talep edebilecektir. Dava boşanma ile sonuçlanmış ise tedbir nafakası isim değiştirerek yoksulluk nafakası çocuklarda iştirak nafakası olarak devam eder. Verilen tedbir kararı, gerekçeli kararla birlikte temyiz edilebilir. Tedbir nafakasının miktarı ekonomik-sosyal duruma göre takdir edilir. Tedbir nafakası mahkeme tarafından ara kararla verilir bu ara kararın örneği ile İcra Müdürlüğü’nde başlatılacak ilamsız icra yolu ile nafaka tahsil edilir. Tedbir nafakası, hükmolunan miktar bakımından dava tarihinde doğmuş olur. Tedbir nafakasına, nafakaya hükmedildiği tarih ile dava tarihi arasında geçen süre için faiz işletilemez; ancak tedbir nafakasına karar verilen ara karar tarihinden itibaren faiz işler. Ölüm halinde, tahakkuk eden ve muacceliyet kazanan tedbir nafakası mirasçılara geçer. Dava devam ederken çocuklar için verilen nafakaya da tedbir nafakası denir. Karar ile verilen nafaka ise iştirak nafakasıdır. Hakimin çocuklara yönelik tedbir nafakasına hükmedebilmesi için, hakkında nafakaya hükmedilecek çocuğun reşit olmaması gerekir. Boşanma davasının açılması ile çocuğun geçici velayeti kendisine bırakılmayan tarafın tedbir nafakası ödemesine karar verilir. Bu nafakanın başlangıç tarihi; çocuğun geçici velayeti halen yanında kaldığı ebeveyne bırakılmışsa dava tarihi,diğer ebeveyne bırakılmışsa velayetin bırakıldığı karar tarihidir. 2- YOKSULLUK NAFAKASI: Yoksulluk nafakası Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde düzenleme alanı bulmuştur buna göre;“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” Madde metninden de anlaşıldığı üzere yoksulluk nafakasına karar verilebilmesi için öncelikle ve mutlaka boşanmaya hükmolunması gerekir. Taraflarca açılan boşanma davası reddedilmişse yoksulluk nafakasına karar verilemez. Yoksulluk nafakasını talep edilmek için aranan şartlardan bir diğeri ise nafaka talep eden eşin boşanma ile yoksulluğa düşecek olmasıdır. Bu hususta dikkat edilmesi gereken nokta söz konusu yoksulluk nafakasının talep edilebilmesi için temel şart “boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmektir.’’ Boşanma sonrasında kişi kendi malvarlığı ve geliri ile geçimini sağlayabiliyor hayatını idame ettirebiliyor ise yoksulluk nafakası talep edemeyecektir. Tedbir nafakasına tarafların talebi ile hükmedilebileceği gibi hakim tarafından re’sen yani kendiliğinden de hükmedebilir. Ancak yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için, yoksulluk nafakasını isteyen tarafın talepte bulunması gerekmektedir. Zira yoksulluk re’sen hükmedilemez. Yoksulluk nafakasını tedbir nafakasından ayıran bir diğer özellik ise bu nafaka türünde mahkemeni kusurluluk oranını göz önünde bulundurmasıdır. Yoksulluk nafakasını talep edecek olan tarafın kusuru daha ağır olmamalıdır. Tarafların eşit kusurlu olması, nafaka talebinde bulunan kişinin daha az kusurlu olması veya nafaka talep eden kişinin hiç kusurunun olmaması durumunda hakim o kişi lehine yoksulluk nafakasına hükmedebilecektir. Nafaka talebinde bulunan kişinin ekonomik durumu ne kadar kötü olursa olsun, eğer talepte bulunan taraf karşı taraftan daha ağır kusurlu ise yoksulluk nafakası alamaz. Yoksulluk nafakası talebi boşanma davası devam ederken ileri sürülebileceği gibi boşanma davası kesinleştikten sonra da ileri sürülebilir. Ancak bunun için TMK m. 178’ deki 1 yıllık süre gözden kaçırılmamalıdır. TMK m.178’e göre ‘’ Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.’’ Dolayısıyla ayrı olarak ileri sürülecek yoksulluk nafakası, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içerisinde talep edilmesi gerekmektedir. Ayrı olacak açılacak olan bu dava nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesinde açılır. SÜRESİZ NAFAKA HANGİ HALLERDE ORTADAN KALKAR? Yoksulluk nafakasıyla ilgili yaşanan en büyük problem kanun lafzından da anlaşılacağı üzere bu nafakaya SÜRESİZ olarak hükmedilebilinmesidir. Süresiz olarak hükmedilen yoksulluk nafakası kanunda yazılı hallerin mevcut olması halinde kendiliğinden veyahut mahkeme kararıyla ortadan kalkabilir. Nafaka alacaklısının evlenmesi veya ölmesi halinde yoksulluk nafakası kendiliğinden ortadan kalkarken; yoksulluğun ortadan kalkması, nafaka alacaklısının evlenme olmadan fiilen evliymiş gibi bir başkasıyla yaşaması ve haysiyetsiz hayat sürmesi gibi durumlarda da yoksulluk nafakası mahkeme kararı ile kaldırılabilir. Önemli belirtmek gerekir ki, nafaka borçlusu nafakanın mahkeme kararıyla kaldırılması için kanunda aranan koşulların mevcut olup